
Zihniyetin mezar taşı
- 01 Mart 2021
- Gökhan Özcan
“Bu sözlerimle artık bu meseleye son noktayı koyuyorum” diye pervasızca böbürlendi biri. “Noktayı koyduğun yere zihninin mezar taşını da dik o vakit!” dedi sakin bir sesle diğeri.
Büyük harflerle konuşmayı, sözünün içini dolduramayacağı baştan belli iddialarla doldurmayı seviyoruz. Öyle olmak, en fazla ortalamanın tavanını yakalamaya muktedir kişiliklerimizi bolca süsleyip makyajlamak icap ediyor topluluk içinde. Böyle adı konmamış bir kural var sanki, herkes inanıyor böyle olması gerektiğine. Böyle olmazsa hayatın ışıklı vitrininden düşüleceği, önlerde yer tutmanın hiç imkanı kalmayacağı korkusu yer etmiş nedense içimizde. Hepimizi topluca aşağı çeken, irtifamızı topyekun düşüren bir inanış bu. Kalitenin çıtası vasata denk gelince daha yukarı fikirlere, daha derin kanaatlere, daha içli duygulara yönelebilecek her türlü arayışın kontağını kapatıyoruz. Sanıyoruz ki vasatın tavanı, yeryüzünde insanın erişeceği zirvedir ya da zirve değilse de onun etekleridir.
Temiz su akan sudur, dur durak bilmeyip çağlaya çağlaya mesafeler alan gümrah ırmağın suyudur. Duran duraklayan olduğu yerde kalır, belki bir vakit durulur dinginleşir bir göl gibi, ama zamanla akamayan kir dibinde balçıklaşır. Marifet akar suyun içinde dinginliği bulmaktır, yeni yeni mesafeler almaktan, ummana doğru koşar adım akmaktan bir an bile vazgeçmeden duruluğu yaşamaktır.
“Eğer bir bütün haline gelmek istiyorsanız, önce yarım olmaya izin vermelisiniz. Düz olmak istiyorsanız, çarpık olmayı da bilmelisiniz. Dolu olmak istiyorsanız, boş olmayı kabulleneceksiniz. Yeniden doğmak istiyorsanız, öncelikle ölmeyi; her şey sizin olsun istiyorsanız da her şeyden vazgeçmeyi bileceksiniz” diyor akıp giden sözlerinin bir yerinde Usta Lao Tzu.
İnsan daima eksiktir, eksik olduğunu bilirse daima bunu giderecek tecrübeyi, bilgiyi, hikmeti arar. Nice mesafeler alır bu yolda, nice derslerden nice paha biçilmez ibretler alır. Yine de öğrendiklerinin en kıymetlisi insanın daima eksik olduğunu bilmektir. Eksik olan belki aramakla tamam olmaz ama er ya da geç tamam olanın ne olduğunu bulur. Kendindeki eksikten bihaber olansa, tamam olduğunu sanmakla her gün gaflet bataklığına biraz daha batar da, boğulup gitmekte olduğunu ancak son nefesinde anlar.
“Bizdeki bu neticesi olmayan sevda ne güzeldir! Bizdeki bu çetin düşünce ne güzeldir! Kendi zamanımızın zararı, ziyanı biziz; kendi yolumuzdaki engel biziz. İşimizi yüzümüze gözümüze bulaştıran biziz, kendi yüzümüze aşık olan biziz. Hepimiz dünya beşiğinde çok fazla uyumuşuz, gaflet sarhoşluğuyla harap olmuşuz. Ey Allah’ım, kıyametten önce o mânâdan biraz olsun keramet göster bana!” buyurmuş Ferîdüddin Attar hazretleri, ‘Esrârnâme’sinde.
Bu dünya insan öğüten bir değirmendir demiş ya büyüklerimiz, doğrudur, hepimizi öğütür er geç! Bunu bilelim ki, kaderimize rıza gösterelim, tevekkül ehli olalım, ağır başlılıkla nasibimiz olana doğru ilerleyelim. Böyle yapabilirsek, öğütülmek kaderimiz bile olsa, un olur, aşa döner, kıymet buluruz. O değirmende nice öğütülen var, havailiklerinden geçemedikleri için kendilerini zayi ettiler, havaya savrulup toza dumana karıştılar.
“Kendini bilmeyeni kim bilsin” dedi meczup, “kendini bilene yalan dünya ne etsin!”
Haymatlos
Geçip gidiyor mu, bizimle kalıyor mu?
Asıl ve asılsızlık
Bülent’e veda
Etiketimizde ne yazıyor?
Yitik güzellikler
Çılgınca akanlar, hiç akmayanlar
İnsana çıkan yol
Orucu giyinmek
Efektli düşünmek
Metaverse evrenine balıklama atlamak...
Dünyada kaç dünya var?
Ceviz Ağacı ve...
Kovaladıkça kaçan
İyi ama neden?
Hayat vurulurken...
Hayat vurulurken...
Hiç kimse görmedi!
Ayılamamak
Bataklıkta çiçek açmaz mı?
Kişilik nakli
Sayısal hayat
Bir adım geriden bakınca...
Atsan atılmaz
Taze sıkılmış insan canı
Sosyal kontrol
Büyük robotizasyon
Yanan ve sonra sönen...
Nefs sözünü sinsice söyler!
Güneşsizken hayat
‘Toplum’u olmayan toplumsal suçlar
Gençleri inciten ne?
Eksik parçalarda yaşamak
Sunî teneffüs
Sabahı ıslatan yağmur
Bir başka hayatın seyircisi
Tek kanatlı kuş
Sözün bittiği yerde insan da bitiyor mu?
Hayatın fiziği ve metafiziği
Akış ve patinaj
Dünyada hayat var mı?
Nasıl bilir, nasıl anlarız?
Mutluluk nerededir?
Buradayken neredeyiz?
Güz düşünceleri
Dönüşümün geri dönüşü var mı?
‘Bekleme odası’
Son münzevi
Yaşamaya mani olan ne?
Kamualem ne diyor, ne yiyor?
İnsanlık krizi
Dalında çürüyen hayat
Sessizliğin sözleri, sözlerin sessizliği
Gidenler
Benzemez kimse sana
Can eğlencesi
Kendini söylemeyen hayatlar
Kahır mektubu
Ayıplarımızı nereye saklıyoruz?
ABD’nin “nükleer füzeler” bilgilendirmesi
Anlatmanın binbir yolu
Bitmeyen şeyler nerede başlar?
Oradan buradan
Büyük katılaşma
Sıçrayıp uyanabilsek...
Ağır sarhoşluk
Erişimi olmayan kelimeler
Suyumuzu bulandıran ne?
Okuduklarımız nereye gider?
Kara delik
Mutsuzluk neye benzer?
Nasıl inceleceğiz?
Statü, racon vesaire...
Neyin kölesiyiz?
Her zihin bir cephe açmalı!
Tecdid-i insan
“Ey kalbi olanlar!”
Bindik bir alamete
Kavrulan kim, yanan neresi?
Yeni tarih
Eşik
Pencerenin camındaki böcek
Bayram okumaları
İnsanın iki ucu
Dünyamızın merkezi nerede?
Un değirmende, elek duvarda
İlgi dilenciliği
Kendini biriktirmeyen insan
Hakikat terk etmez insanı
Kâğıt ve leke
Başlayan bitmez!
Havandaki su
Bindiğimiz dal
Yeni insan, eski giysiler
Hafızanın uzunları ve kısaları
Çıt!
Toplu zehirlenme
Kendimin gerisinde
Gafil pikseller
Duvardaki elekler
Göz ucuyla
Basiret neyi gerektiriyor?
Bayram okumaları
Kötü çok, çünkü iyi az!
İnsanı okuyan kitaplar
Can hatırı
Çerçeveye çarpmadan
Patchwork ve muhayyile
Yama tutmaz sökülmeler
Bant yayın
Çürük tahtalar
Okuma notları
Simülasyona tutunmak
Gördüğüne esir düşen bakışlar
İçimize biriken şeyler
Yeni yazı, eski kağıt
Edebiyat nerede, nasıl?
Yürüme bandından inmek
Yazı yahut yazılım
Belirli belirsizlikler
Bitimsiz tren
Sırrını örten esrar
İnsanın öteki yarısı
Zihniyetin mezar taşı
Yediveren
“Gökyüzü gibi bir şey”
Doğruya nereden gidilir?
Uzun yolun kısası
Anlamın bozuklukları
Değişirken dönüşmek
Anlamın sınırları
Sıfır noktasından uzakta
Kusurdöngü
Bütün hikâyeler yarım
Eksilip gidenler
İnatçı leke
Ne kalır elimizde, ne gider elimizden?
Kırılmalar dünyası
Kaçırılmış bir tren
Kelimeler kimle konuşuyor?
2020 bize neler söyledi?
İçine bakamayan, dışına sızamayan
Rüzgarın muradı
Bu günden bugüne akan
Dostluk filmlerinden hayata ve insana bakmak
Kederi terketmeyelim!
Sahibinden hiç kullanılmamış sözler
Tamamlanamayan
Meyvenin sahibi kim?
Cıvata
Ne kadar sakinim?
Kalabalığın ıssız yeri
Sessiz derinlik
Kendisinin ‘öteki’si
Bir insanı anlamak
Bitirememek ya da hiç başlayamamak
Yangının serin yeri
Durağı kaçırmak
Harcıâlem
Hava almak üzere bir süre çığrından çıkmış yazı
Derinlik korkusu
Duygulara botoks
Hikâyesine uğramayan insanlar
Film nerede biter?
Hatırlamaya değecek mi yaşadıklarımız?
İlgilerin döngüleşmesi
İndirimin sindirimi
İnsanın çekirdeği
Plağın üstündeki sinek
Tuş sesleri, vızıltılar...
Gözün özü görmediği yer
Yalanı yaşamak
Can hukuku
Aynı cümlenin içinde
Hayatı kemirirken
Kim bilir ne kadarız?
Yenilmezlik vehmi ve yenilginin ilmi
Açlık ve şişkinlik
Seyrini kaybeden sefer
Durakta kalmak
Kendi hevesinin oyuncağı olmak
Okuma notları
Hafifleyememek
Anlamı didikleyen sesler
Boş kalan çerçeveler
Tanıdık gelen yabancı
Bu cızırtı nereden?
TRT ve YTB’den altın değerinde fırsatlar
Sürümden kaybetmek
Meke Gölü’nü de unutacak mıyız?
Zevkleri dert edindim
Yürümek ya da yürüyememek
Her avuntu boş değildir
Anlamın ikamesi
Kör uykularda derin uyanışlar
Düğümlerimiz hakkında
Mezarlıkta Islık!..
Kolaylar neden kolay?
Dalgaların konuşamadığı insanlar
Rüzgarda ya da rüzgar yokken...
Geri dönmek ya da dönmemek
Ne ektik, ne biçiyoruz?
Sevgi kalbin aldığı nefestir
Derin histeri
Savrulmanın neresinden dönülür?
Peşimizi bırakmayan inatçı iniltiler
Soruların en zoru
Bir nevi itikaf
Kelimenin sonsuz evreni
Seken bir taş
Kara değirmen
Zaman duraksadığında hayat genişler
Dışarıdaki bahar
Hayır olsun inşallah!
Eski hayatımıza dönmek
Parçalanmış aynalar
Bana listeni söyle!
Kendiyle kalma korkusu
Evde tek başına
Ters giden şeyler
Ragıp ağabey...
Anlam yetmezliği
Taşı kum eden
Üç değini
Düşünde düş gören düş
İnsandan sonra
Nomofobi ve diğer arızalar