Otuz yıl önce, Sovyetler dağıtıldıktan hemen sonra, Batı için yeni bir “düşman” ilân edildi. Yüzlerce yıldır dünyayı yöneten Atlantik Ekseni, dünya egemenliğinin önünde yükselen bir “tehdit” tanımladı. Bu; yükselen, bilinçlenen Müslüman dünya ve İslâm’dı..
Önce bütün ülkelere terörle mücadele doktrinleri dayattılar. “Terör Çağı”na karşı her ülkeyi seferber ettiler. Dikkatle bakanlar, terörün Soğuk Savaş dönemi kadar bile olmadığını görüyorlardı ama kimse bu güçlü siyasi söyleme karşı bir şey diyemiyor, fırtınaya direnemiyordu.
Bazı Müslüman ülkeler, ABD ve Avrupa için harekete geçiyor, Batı için tehdit oluşturabilecek “İslâmcı teröristler”e yönelik operasyonlara bile katılıyorlardı.
“Terör Çağı”, “İslâm tehdidi”.. Zihinler böyle formatlandırıldı.
Oysa “terör çağı” ilân edenler, “İslâm tehdidi” tanımlaması yapanlar terörün de patronlarıydı. Hem terörü hem terörle mücadele söylemini aynı merkezlerden yönetiyorlardı. Bu amaçla; güvenlik, diplomasi, ekonomi, siyaset ve entelektüel bir koordinasyon kurulmuştu.
Bir zihin şekillendirilmiş, milyarlarca insanın düşüncesi formatlanmıştı.
Mesele hiçbir şekilde terör değildi. Müslüman dünyayı, Osmanlı dağıldıktan sonra ikinci kez dizayn etmeye, paylaşmaya ayarlı, ekonomik, jeopolitik hesaplar yapılmıştı.
Ülkeler buna göre yeniden dizayn ediliyor, iktidar yapısı dönüştürülüyor, onlar üzerinden yeni stratejik tanımlamalar yapılıyordu. Müslüman devletlerin hemen tamamı Batı’nın küresel hâkimiyeti için cepheye sürülüyordu.
Ne acı ki; cepheye sürülen ülkelerin hiçbiri aslında bu savaşın kendi ülkelerine, milletlerine, vatanlarına karşı olduğunu anlayabilecek bilinçte değildi. Çünkü güç alanı, güç haritası düşünceyi, kimliği, ülkelerin kendine ve dünyaya bakışını da şekillendiriyordu.
Birçoğu kendi halklarına karşı savaşarak, Batı’nın gözüne girip iktidar satın alıyordu. Türkiye için 28 Şubat böyle bir karanlıktı. Koca ülke, İsrail aşırı sağı ve Neoconların İslâm’a yönelik hezeyanlarına teslim edilmişti.
11 Eylül, yeni Haçlı Seferi ve medeniyetler çatışması
En son terör New Yok ve Washington’ı vurduğunda (ki, bu alan hâlâ kapkaranlık) o küresel tez çerçevesinde topyekûn istilanın önü açıldı. Önce Afganistan sonra Irak işgal edildi. Müslüman ülkelerin çok azı buna cılız itirazlar yükseltebildi.
Çünkü öyle bir zihin kuşatması vardı ki, ses çıkaranlar anında bitiriliyordu. Bunu; Irak işgaline karşı çıkan gazetecilerin yaşadığı mağduriyetleri yaşayanlardan biri olarak söylüyorum. Müslüman entelektüeller bile, Batı’nın bu projesi için seferber olmuş, buna itiraz edenleri küçümsüyordu.
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush; işgalleri “Haçlı Seferi” olarak niteledi ve bir “medeniyet savaşı” olarak tanımladı. Bu tanımlamalarla; İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher’ın “Batı komünizmi yendi, İslâm’ı da kontrol altına almayı bilecek” cümlesinin ikinci aşamasına geçilmişti.
1990’dan önce Sovyetlerle, sonra kendimizle savaştık. Vatansızlaştırma her yerde!
1990’dan önce Müslüman dünya Sovyetler Birliği’ne, o tarihten sonra da Müslümanlığa, İslâm’a, kendi milletine ve kendi vatanına karşı konumlandırılmıştı.
Siyasi tarihi, coğrafyanın tarihini, kadim şehirler tarihini, Müslüman dünyanın geçmişini, Türkiye’nin bu coğrafyadaki yüz yıllarını bilenler için bu bir karanlık çağın başlangıcı gibiydi.
Müslüman ülkeler harabeye çevriliyor, şehirler yok ediliyor, milletler mikro-milliyetçilik ve şehir devletlerine bölünüyor, kitleler vatansızlaştırılıyor, İslâm’ın ve Müslümanların kutsalları çiğneniyor, milletlerin gururu ve kimliği eziliyor, her ülkede işkence merkezleri kuruluyor, Müslüman gençler kaçırılıyor, esir ticareti yapılıyor, okyanuslarda yük gemilerinden cezaevleri açılıyordu.
Son otuz yılın Haçlı Seferleri
Batı, Atlantik Ekseni, sömürgecilik döneminden beri dünyayı yönetenler, yeni bir küresel düzen kurmak için Müslümanları tarih dışına itmeye dönük amansız saldırılar yürütüyordu.
Bunları yaparken de Müslüman devletlerin, Müslüman aydınların önüne kırıntılar atıyor, onlarla oyalanmasını istiyor, onların doğrularını ve yanlışlarını bu şekilde belirliyordu.
Bu, 1. Dünya Savaşı sonrası coğrafyamıza dönük en büyük saldırıydı. Osmanlı’yı paramparça eden o savaşın bize yönelik bölümünü hep bir “Haçlı Savaşı” olarak gördüm.
Son otuz yıldır devam eden istilâlar ve yıkımlar zinciri de bana göre Haçlı Savaşı’dır. Çünkü bu kapsamlı müdahalelerin zeminini İslâm, Müslümanlar ve medeniyet oluşturuyor.
Batı’nın Türkiye için bir başka planı vardı.
Ancak Batı, Müslüman dünya ile savaşını, küresel ölçekte güç kaymaları yüzünden yürütemez oldu. Vazgeçmediler, yavaşladılar sadece. İşte bu güç kaymasını en iyi anlayan, ölçen, harekete geçen ülke Türkiye oldu.
Başka türlüsü de zaten mümkün değildi. Çünkü bu ülke, yüz yıllardır tarihi ve coğrafyayı değiştiriyordu.
Bu yüzden, Türkiye için bir başka planları daha vardı. Siyasi tarihini, “coğrafya gücü”nü çok iyi biliyorlardı. Yüz yıl önce uyuttukları bu ülkenin bir daha uyanmaması için ardı ardına müdahale edeceklerdi. Ettiler de..
Türkiye’den başka hiçbir ülke, Atlantik’ten Pasifik’e uzanan geniş coğrafyayı kaplayan Müslüman toplumları harekete geçirme gücüne sahip değildi. Bu yüzden kontrol altında tutulmalı, durdurulmalı, engellenmeliydi.
İslâm’la savaş “Türkiye’yi Durdurma” tezine dönüştü Ama beklenmedik bir şey oldu!
“İslâm’la savaş” doktrini hızla “Türkiye’yi durdurma tezi”ne dönüşüyor, “İslâm’la savaş” için yapılan planlar, “Türkiye’yi durdurma”ya dönüştürülüyordu. İslâmofobi, Turkofobi’ye dönüştürüldü. 15 Temmuz bu müdahalelerin zirvesiydi.
Ama beklenmedik bir şey oldu. Türkiye çok hızlı, kararlı, cesur, bilgelikle yönetilen bir aklı harekete geçirdi.
Önce içerideki vesayet çevrelerini tasfiye etti. Devlet iktidar alanını millileştirdi. Siyasi, toplumsal, kültürel bütün alanlara yönelik yeni bir bilinç, idrak, güç kazandı. Bu yönde bir toplumsal dalga oluşturuldu.
Hemen ardında Türkiye’ye yönelik çevreleme alanları hedef alındı. Birer birer etkisi kırıldı, Türkiye’nin nüfuz alanı genişletildi. Artık bu ülke Anadolu sınırlarının sıfır noktasından savunulmayacaktı. Coğrafyanın derinliklerinde savunma hatları kurulacaktı.
Türkiye söylemi, Türkiye etkisi, Türkiye ekseni dalga dalga bütün coğrafyaya yayılır oldu. En güçlü siyasi söyleme dönüşür oldu. Basra Körfez’inden Kafkaslar’a, Kızıldeniz’den Ege’ye bir Türkiye dalgası güç kazanıyordu.
Bu, Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet devletler sürekliliği üzerine kurulan bir akıldı. 1. Dünya Savaşı yeni bitmişti ve yükseliş dönemi başlıyordu.
Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi bu demektir. Siyasi tarihin hem sembol hem güç hem jeopolitik aklı, hem bilinci her şeyin harekete geçirilmesinin sonucudur.
Batı’nın “medeniyetler savaşı” adı altında Türkiye ve Müslüman dünyayı tarih dışına itme planları çökmüştür. O savaş, o yıkım Türkiye’de durdurulmuştur. Tıpkı Haçlı Seferlerinin Anadolu’da durdurulması gibi.
Bu aklın, bu hareketin, bu yürüyüşün öncüsü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ayasofya’da Kur’ân okuması, Batı’nın İslâm medeniyetini, Türk gücünü, coğrafya zenginliğini bir yüz yıl daha susturma planlarını tersine çevirmiştir.
Yok etmek istedikleri medeniyet dirilişe, yükselişe geçmiştir. Bu, siyasi tarihte en büyük olaylardan biridir.
Otuz yıl önce, Sovyetler dağıtıldıktan hemen sonra, Batı için yeni bir “düşman” ilân edildi. Yüzlerce yıldır dünyayı yöneten Atlantik Ekseni, dünya egemenliğinin önünde yükselen bir “tehdit” tanımladı. Bu; yükselen, bilinçlenen Müslüman dünya ve İslâm’dı..
Önce bütün ülkelere terörle mücadele doktrinleri dayattılar. “Terör Çağı”na karşı her ülkeyi seferber ettiler. Dikkatle bakanlar, terörün Soğuk Savaş dönemi kadar bile olmadığını görüyorlardı ama kimse bu güçlü siyasi söyleme karşı bir şey diyemiyor, fırtınaya direnemiyordu.
Bazı Müslüman ülkeler, ABD ve Avrupa için harekete geçiyor, Batı için tehdit oluşturabilecek “İslâmcı teröristler”e yönelik operasyonlara bile katılıyorlardı.
“Terör Çağı”, “İslâm tehdidi”.. Zihinler böyle formatlandırıldı.
Oysa “terör çağı” ilân edenler, “İslâm tehdidi” tanımlaması yapanlar terörün de patronlarıydı. Hem terörü hem terörle mücadele söylemini aynı merkezlerden yönetiyorlardı. Bu amaçla; güvenlik, diplomasi, ekonomi, siyaset ve entelektüel bir koordinasyon kurulmuştu.
Bir zihin şekillendirilmiş, milyarlarca insanın düşüncesi formatlanmıştı.
Mesele hiçbir şekilde terör değildi. Müslüman dünyayı, Osmanlı dağıldıktan sonra ikinci kez dizayn etmeye, paylaşmaya ayarlı, ekonomik, jeopolitik hesaplar yapılmıştı.
Ülkeler buna göre yeniden dizayn ediliyor, iktidar yapısı dönüştürülüyor, onlar üzerinden yeni stratejik tanımlamalar yapılıyordu. Müslüman devletlerin hemen tamamı Batı’nın küresel hâkimiyeti için cepheye sürülüyordu.
Ne acı ki; cepheye sürülen ülkelerin hiçbiri aslında bu savaşın kendi ülkelerine, milletlerine, vatanlarına karşı olduğunu anlayabilecek bilinçte değildi. Çünkü güç alanı, güç haritası düşünceyi, kimliği, ülkelerin kendine ve dünyaya bakışını da şekillendiriyordu.
Birçoğu kendi halklarına karşı savaşarak, Batı’nın gözüne girip iktidar satın alıyordu. Türkiye için 28 Şubat böyle bir karanlıktı. Koca ülke, İsrail aşırı sağı ve Neoconların İslâm’a yönelik hezeyanlarına teslim edilmişti.
11 Eylül, yeni Haçlı Seferi ve medeniyetler çatışması
En son terör New Yok ve Washington’ı vurduğunda (ki, bu alan hâlâ kapkaranlık) o küresel tez çerçevesinde topyekûn istilanın önü açıldı. Önce Afganistan sonra Irak işgal edildi. Müslüman ülkelerin çok azı buna cılız itirazlar yükseltebildi.
Çünkü öyle bir zihin kuşatması vardı ki, ses çıkaranlar anında bitiriliyordu. Bunu; Irak işgaline karşı çıkan gazetecilerin yaşadığı mağduriyetleri yaşayanlardan biri olarak söylüyorum. Müslüman entelektüeller bile, Batı’nın bu projesi için seferber olmuş, buna itiraz edenleri küçümsüyordu.
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush; işgalleri “Haçlı Seferi” olarak niteledi ve bir “medeniyet savaşı” olarak tanımladı. Bu tanımlamalarla; İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher’ın “Batı komünizmi yendi, İslâm’ı da kontrol altına almayı bilecek” cümlesinin ikinci aşamasına geçilmişti.
1990’dan önce Sovyetlerle, sonra kendimizle savaştık. Vatansızlaştırma her yerde!
1990’dan önce Müslüman dünya Sovyetler Birliği’ne, o tarihten sonra da Müslümanlığa, İslâm’a, kendi milletine ve kendi vatanına karşı konumlandırılmıştı.
Siyasi tarihi, coğrafyanın tarihini, kadim şehirler tarihini, Müslüman dünyanın geçmişini, Türkiye’nin bu coğrafyadaki yüz yıllarını bilenler için bu bir karanlık çağın başlangıcı gibiydi.
Müslüman ülkeler harabeye çevriliyor, şehirler yok ediliyor, milletler mikro-milliyetçilik ve şehir devletlerine bölünüyor, kitleler vatansızlaştırılıyor, İslâm’ın ve Müslümanların kutsalları çiğneniyor, milletlerin gururu ve kimliği eziliyor, her ülkede işkence merkezleri kuruluyor, Müslüman gençler kaçırılıyor, esir ticareti yapılıyor, okyanuslarda yük gemilerinden cezaevleri açılıyordu.
Son otuz yılın Haçlı Seferleri
Batı, Atlantik Ekseni, sömürgecilik döneminden beri dünyayı yönetenler, yeni bir küresel düzen kurmak için Müslümanları tarih dışına itmeye dönük amansız saldırılar yürütüyordu.
Bunları yaparken de Müslüman devletlerin, Müslüman aydınların önüne kırıntılar atıyor, onlarla oyalanmasını istiyor, onların doğrularını ve yanlışlarını bu şekilde belirliyordu.
Bu, 1. Dünya Savaşı sonrası coğrafyamıza dönük en büyük saldırıydı. Osmanlı’yı paramparça eden o savaşın bize yönelik bölümünü hep bir “Haçlı Savaşı” olarak gördüm.
Son otuz yıldır devam eden istilâlar ve yıkımlar zinciri de bana göre Haçlı Savaşı’dır. Çünkü bu kapsamlı müdahalelerin zeminini İslâm, Müslümanlar ve medeniyet oluşturuyor.
Batı’nın Türkiye için bir başka planı vardı.
Ancak Batı, Müslüman dünya ile savaşını, küresel ölçekte güç kaymaları yüzünden yürütemez oldu. Vazgeçmediler, yavaşladılar sadece. İşte bu güç kaymasını en iyi anlayan, ölçen, harekete geçen ülke Türkiye oldu.
Başka türlüsü de zaten mümkün değildi. Çünkü bu ülke, yüz yıllardır tarihi ve coğrafyayı değiştiriyordu.
Bu yüzden, Türkiye için bir başka planları daha vardı. Siyasi tarihini, “coğrafya gücü”nü çok iyi biliyorlardı. Yüz yıl önce uyuttukları bu ülkenin bir daha uyanmaması için ardı ardına müdahale edeceklerdi. Ettiler de..
Türkiye’den başka hiçbir ülke, Atlantik’ten Pasifik’e uzanan geniş coğrafyayı kaplayan Müslüman toplumları harekete geçirme gücüne sahip değildi. Bu yüzden kontrol altında tutulmalı, durdurulmalı, engellenmeliydi.
İslâm’la savaş “Türkiye’yi Durdurma” tezine dönüştü Ama beklenmedik bir şey oldu!
“İslâm’la savaş” doktrini hızla “Türkiye’yi durdurma tezi”ne dönüşüyor, “İslâm’la savaş” için yapılan planlar, “Türkiye’yi durdurma”ya dönüştürülüyordu. İslâmofobi, Turkofobi’ye dönüştürüldü. 15 Temmuz bu müdahalelerin zirvesiydi.
Ama beklenmedik bir şey oldu. Türkiye çok hızlı, kararlı, cesur, bilgelikle yönetilen bir aklı harekete geçirdi.
Önce içerideki vesayet çevrelerini tasfiye etti. Devlet iktidar alanını millileştirdi. Siyasi, toplumsal, kültürel bütün alanlara yönelik yeni bir bilinç, idrak, güç kazandı. Bu yönde bir toplumsal dalga oluşturuldu.
Hemen ardında Türkiye’ye yönelik çevreleme alanları hedef alındı. Birer birer etkisi kırıldı, Türkiye’nin nüfuz alanı genişletildi. Artık bu ülke Anadolu sınırlarının sıfır noktasından savunulmayacaktı. Coğrafyanın derinliklerinde savunma hatları kurulacaktı.
Türkiye söylemi, Türkiye etkisi, Türkiye ekseni dalga dalga bütün coğrafyaya yayılır oldu. En güçlü siyasi söyleme dönüşür oldu. Basra Körfez’inden Kafkaslar’a, Kızıldeniz’den Ege’ye bir Türkiye dalgası güç kazanıyordu.
Bu, Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet devletler sürekliliği üzerine kurulan bir akıldı. 1. Dünya Savaşı yeni bitmişti ve yükseliş dönemi başlıyordu.
Ayasofya’nın açılması budur. Erdoğan’ın Kur’ân okuması, Dirilişin, yükselişin ilânıdır!
Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi bu demektir. Siyasi tarihin hem sembol hem güç hem jeopolitik aklı, hem bilinci her şeyin harekete geçirilmesinin sonucudur.
Batı’nın “medeniyetler savaşı” adı altında Türkiye ve Müslüman dünyayı tarih dışına itme planları çökmüştür. O savaş, o yıkım Türkiye’de durdurulmuştur. Tıpkı Haçlı Seferlerinin Anadolu’da durdurulması gibi.
Bu aklın, bu hareketin, bu yürüyüşün öncüsü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ayasofya’da Kur’ân okuması, Batı’nın İslâm medeniyetini, Türk gücünü, coğrafya zenginliğini bir yüz yıl daha susturma planlarını tersine çevirmiştir.
Yok etmek istedikleri medeniyet dirilişe, yükselişe geçmiştir. Bu, siyasi tarihte en büyük olaylardan biridir.
PKK Gara’da, onlar içeride infaz yaptı. “Büyük Umutlar Ülkesi”: Artık her şey masada…
Dün Osmanlı’yı yıkanlar, bugün Türkiye’yi satıyor. Bu ‘son savunma’dır. Gurka’lara boyun eğecek değiliz biz!
Gara’da 13 şehit. Ne o? Terörü Dolmabahçe önlerine mi taşıyacaksınız! Muhalif partiler. Terörle, Kandil’le ilişkinizi kesin!
İnanmıyorsan göğe bak! Bilginin, zihnin, hızın sınırları zorlanıyor…
Ne o? İkinci 15 Temmuz’a mı hazırlık yapıyorsunuz? Osmanlı’yı yıkanlarla, Türkiye’yi yıkmak için, pazarlık yapıyorsunuz!
Türkiye Ekseni saldırı altında.. Kaybedeceksiniz!
Dünyada “Büyük Türkiye”, içeride “son bozguncular.” Bu bir iç politika meselesi değil, “içeriden kuşatma” meselesidir.
Çatışma İstanbul’da, Kahire’de değil, Paris, New York sokaklarında olacak.
O gemiye kimin korsanı saldırdı? Neden herkes ‘Fransa’ dedi? İşte modern korsanlık örnekleri.
Biden’den kimler sinyal bekliyor? Bu silik, aciz adam size yardım edemez.
ABD içeriden kuşatıldı! Başkenti işgal altında. Çöküş durdurulamaz.
Sosyal medya şirketleri, ABD’den sonra ilk hedef Türkiye’ye saldıracak... İhaleler çoktan dağıtıldı.
İmparatorluğun çöküşü.. ABD küreselleşmesi bitti. Kendi içinde yerelleşme çatışmalarına hazır olun.
Türkiye yükselirken alçalanlar: Menderes iması, Almanya iması, feci son iması. Yahu siz kimsiniz?
*Salgın sonrası fırtına var. *Türkiye 2021’de dünyayı çok daha fazla şaşırtacak!
Batı’nın ileri karakolları son ağır saldırıyı yapıyor. Türkiye’nin yanında durun. Ona güç verin.
Türkiye çok fazla güçlendi. Osmanlı’yı tekrar kuruyor. Avrupa’yı bile tehdit ediyor. Müdahale edip durduralım! CHP ile mi durduracaksınız?
Mutant Virüs paniği
Biden’ın kafasında yeni bir 17-25 Aralık mı var? Yaptırım ve “Türkiye’ye müdahale et” çağrıları: Kimleri harekete geçirdi?
Göklerin, İslâm’ın ordusu.. Türklerin yeniden dönüşü. Türkiye; bütün milletlere, iklimlere ‘Çağrı’nın adıdır.
*Türkiye için bir önerim var! Çok büyük bir hayalim var! *Batı’nın gerilemesi, Doğu’nun yükselişi arasında biz varız. *Sürprizlere hazırlanın!
Suikastlar, puslu havalar.. Ekrem İmamoğlu üzerinden nasıl bir kurgu pazarlanıyor?
“Türk ordusu satıldı” diyen; Karabağ’da Ermeni, Libya’da Hafter, Ege’de Yunan, Suriye’de PKK’dır.
Noldu Zayed! Afrin ve Libya’dan sonra Karabağ’da da kaybettin!
“Türkiye Ekseni”nden Orta Kuşak Projesi’ne. Eğer bu yapılırsa Türkiye dünyanın eksenini değiştirir.
Aliyev yeni güçlü lider profilidir. Aliyev ve Azerbaycan yükseliyor! Erdoğan ve Türkiye fırtınası: “Büyük iddialar” dedik, şimdi “Büyük adımlar” atma zamanı.
Ne o, ABD’den sömürge valisi mi isteyeceksiniz? İstanbul sokaklarına ABD askeri mi çağıracaksınız?
Biden seçimi almadı, Trump tasfiye edildi. Dijital diktatörlük çağı: Twitter başkan devirdi
Trump kazanırsa ne olur? Biden kazanırsa ne olur? Biden Erdoğan’ı mı devirecek? Bizimkiler heyecanla bekliyor!
Batı, İslâm’la savaşı kaybedecek. Türkiye ile savaşı kaybedecek. Erdoğan’la savaşı kaybedecek.
“Acımasız Direniş”i coğrafyaya yaydık. Bu ülkeye inanın, en ön safa geçin.
Adam tek bir cümle ile Türkiye’ye karşı bütün gizli planları açık etti
“Işıklar yanıyor” diyen adam! Türkiye’yi, hepimizi tehdit etti.
Türkiye, kuşatma için gelenleri şoka uğrattı. Peki siz, neredesiniz?
Erdoğan gibi lider profili, Türkiye gibi ülke profili.. Bu bir küresel dalgadır. Artık kimse durduramaz!
Ermenistan üzerinden Türkiye-Rusya-İran savaşı mı planlandı?
Türkiye küresel güç. Şimdi Azerbaycan da yükselecek. İran Ermenistan’ın yanında! Peki, Tahran’ı korkutan ne?
Kafkasya’dan da bir zafer gelecek. Bu iş artık askeri yoldan çözülecek.
Türkiye Doğu Akdeniz’deki güç yapılanmalarını dağıttı. Daha ne sürprizler göreceğiz..
Kuşatma.. Çok daha derin bir hesap var! Türkiye ne yapmalı?
Canan’ı hangi güç getirdiyse Kılıçdaroğlu’nu da o getirdi. Atatürk’ü CHP eliyle bitirecekler!
Arap milleti, sizi Türkiye ile savaşa sürükleyen bu adamı durdurun
Vucic’i aşağılamak, Sırpları aşağılamak. Batı kibri, ABD rezilliği.
'Türkiye korkusu” salgına dönüşmüş.
Erdoğan sömürge düzenini sarsıyor
Karadeniz’de delirdiler. Akdeniz’de çıldıracaklar.
2023’te dünya, olağanüstü bir gücün doğuşuna tanık olacak.
Erdoğan ne diyecek? Bütün ülke o müjdeyi, dünya haberi bekliyor.
Erdoğan’ı devirip, Türkiye’yi durdur
Türkiye’ye karşı Arap cephesi kuranlar kim?
Oruç Reis! “Savunma Yüzyılı” sona erdi!
Beyrut: Hiroşima’nın yıldönümünde o ‘mantar bulutu’nu izlemek.. Biri bize bir mesaj mı veriyor?
“Sevr’in rövanşı” ne demek?
Türk mucizesi! Okyanusa açılan iki kapıyı tutmak!
Medeniyetler Savaşı
Ayasofya! Son Haçlı seferi de durduruldu. “Zulüm 1453’te başladı” diyenler için tarih bitti
Türkiye Doğu Kapısı’nı açık tutmayı bilecektir
O saldırı Türkiye’ye de yapıldı. Bütün güç ve imkanımızla Azerbaycan’ın yanındayız
Ayasofya: Tereddüt edenin tarihi yoktur!
Büyük sözler, büyük iddialar, büyük yükselişler ve çöküşler.
‘Terör Koridoru’ da, ‘Deniz Koridoru’ da işte böyle çökertildi.
ABD ve Avrupa’yı vuran dip dalga ne?
İç işgalci”ler
Öfkeli kalabalıklar Batı başkentlerini vururken, bildiğimiz dünyaya veda..
Türkiye’ye inanmak artık siyasi kimliktir..
Aklım dondu, motoru yaktım, şaştım kaldım!
ABD’de olağanüstü hal.
Onlar; İstanbul sokaklarına “Zulüm 1453’te başladı” yazdı.
27 Mayıs’ı bugüne taşımaya çalışanlar,
Libya’da 2. aşamaya geçildi: Hafter’in karargâhını vurmak.
Türkiye etkisi: Libya’da hesapları nasıl bozuldu?
Bizler, merhamet çağı inşa ediyoruz.
Salgın sonrası nasıl bir dünya?
Türkiye dünyanın en iyisi ve hızla merkeze yürüyor. Peki, düğmeye kim bastı?
Muhammed bin Zaid (Zayed): Terör örgütleri yönetiyor. Bölgesel terörü fonluyor? İnfaz timleri kuruyor. Suikastlar planlıyor.
New York’ta terkedilen 100 cenaze, ABD’yi ayakta tutan her şeyi sıfırladı.
Sokakta, gördüğünüz her yerde, yüzlerine tükürün!
Tarihte hiçbir felaket böyle küreselleşmedi
‘İnsanlığın Anavatanı’nda, ‘Merkez Coğrafya’sında, büyük bir güç yükseliyor.
ABD’de durum korkunç: 24 saatte 4 bin 931 ölü. Silahlı çeteler yol kesiyor. Bu, dünya savaşı çıkartır!
Salgın sonrası nasıl bir dünya kurulacak?
Salgının yayılması durdu mu?
Türkiye’nin hazırlık yaptığı her şey ‘dünya gerçeği’ oldu. Cazgırlık yapanlar utanır mı?
* Korona bize ne anlatıyor?
*Corona (Korona) korkusu mu yoksa insan ırkının gelecek korkusu mu?
* Almanya; aşırı sağ ve İslamofobi için ‘kuluçka ülke’ oldu.
* “Hadi bir Rus uçağı daha düşürüp ABD’ye sığınalım!” Bunu FETÖ denemişti, peki, şimdi kim istiyor? *
* Kamışlı’ya her yer hedef olabilir! *
Yalanlar çağı ya da “Post-Truth” dönem
* Acılar, matemler üzerinden yükselen, “yıldızlaşan” ülke..